5 Aralık 2018 Çarşamba

HATAY GEZİMİZ


Yine aylar öncesinden plan yapıp Ekim ayına Hatay uçak biletlerimizi almıştık. Cumartesi gidiş Pazar dönüş. Bu sefer Yücel'in iş arkadaşları ve onların arkadaşları olarak 3 aileydik.Biz 4 onlar da 3'er kişiydi. Toplamda çocuklarla 10 kişi gezdik :)
Cumartesi sabah uçağıyla gittik Hatay Havalimanı'na. Havalimanı'ndan araç kiralamıştık. Araçlara atlayıp otele de yerleşmeden hemen gezmelere koyulduk :) Öncelikle aslında şunu söyleyeyim Hatay'da hiç otel bakmaya gerek yok. Antakya Öğretmen Evi'nde çok da uygun bir miktara, konforlu bir şekilde kalabilirsiniz. Merkeze de yürüyüş mesafesinde.
Havalimanı'ndan yola çıktıktan sonra ilk durağımız Mozaik Müzesi oldu. Dünyanın 2. büyük Mozaik Müzesi olduğu söyleniyor. 1.si ise Gaziantep'teki. Müze güzeldi ama Gaziantep'teki çok daha güzeldi.




Sözün güzelliği karşısında ne denir ki :)


Bunlar da tabutlar


İkinci durağımız ünlü Saint Pierre Kilisesi oluyor. Kilise Stauris Dağı'nın batısında kayalıklara oyulmuş bir yapı. Hıristiyanlığın ilk kiliselerinden olduğu söyleniyor. Kiliseye ulaşmak için biraz yokuş yukarı yürümek gerekiyor.





Kilisenin içi çok küçük. Bu da tavanının resmi.


Kilise ziyaretinden sonra herkes çok acıkmıştı. İstikamet Çarşı içindeki Pöç Kasabı oldu. Hatay'da kasapta etinizi seçip pişirtebiliyorsunuz. Tabi Pöç kasabı çok ünlü olduğu için yerlerini genişletmişler. İsmi kasap olmasına rağmen restaurant oturma yerleri gayet nezih ve ferah.
Çalışanlar dükkanın girişinde etleri hazırlıyorlar.


İşte ünlü Tepsi Kebabı:) Etinden midir pişmesinden midir bilmiyorum gayet lezzetliydi.Yağlı gibi görünmesine rağmen mideyi hiç rahatsız etmedi.





Karnımız doyduktan sonra sıra tabiki Hatay'a gelmişken yenilmesi gereken lezzetlerden olan künefeye gelmişti. Ya lütfen abuk subuk her yerde künefe diye tatlı satılmasın, gerçekten yapabilenler satsın şu tatlıyı. Hayatta mutlaka yapılması gereken şeylerden biri Hatay'da Künefe yemek arkadaş :) Bizim adresimiz çarşı içindeki Çınaraltı Künefe oldu. Künefe büyük tepside közde pişiyor, dilim dilim kesilip fıstıklı ya da dondurmalı ikram ediliyor.







                                                       Bunlar da Çarşıdan fotolar :)












 Şehiriçini dolaşıktan sonra akşam yemeği ne yesek diye düşünürken aslında karnımızın çok da aç olmadığını fark ettik :) Ama yine de bir şeyler yenmeli ama değil mi Hatay'dayız :) Hatay'ın mezeleri de meşhur olunca şehir merkezinde bir mezeciye denk gelince oturduk. Mezelerden küçük tabaklarda getiriyorlar beğenirsen daha fazla da alabiliyorsun. Fava, Humus, Babagannuş en ünlü mezelerden.





Bir sonraki durak tarihi Affan Kahvesi idi. Affan Kahvehanesi 1911 yılında inşa edilmiş olan bir binanın alt katında hizmet veriyor. Bahçeleri var. Ayrıca ünlü bir tatlıları var adı Haytalı :) Muhallebi ve gülsuyu birleşiminden oluşan bir tatlı. Tadına bakmak için aldık biz de, görüntüsü güzel ama tadında bir numara yok.



İlk gün bu kadar gezme yeterdi sanırım. Otele gidip dinlenmeye ve ertesi gün için enerji depolamaya karar verdik.

İkinci gün sabah kahvaltısı için istikamet Harbiye Şelaleleri oldu. Öğretmenevindeki fiyat kahvaltı dahil fiyat ama Hatay'a gitmişken değişik bir yerlerde yenmeli sanki :) Harbiye şelaleri Antakya'nın güneyinde kalıyor. Şelalelerin içine bir sürü kafe yapmışlar. Tabi görüntü ve ortam çok güzel ama doğayı da böyle katletmeye gerek var mı bilemedim. Bazı kafeler hiç de güzel bakmamışlar etraf çöp doluydu.










Serpme kahvaltı kişi başı 25 TL ve yok yok.. İstanbul'da böyle bir ortamda bu fiyata kahvaltı bulmanız imkansız.




Karnımızı bir güzel doyurduktan sonra Samandağ sahilinde olan Hz. Hıdır Türbesine gittik. Arabayla türbenin etrafını 3 kez tavaf edince dilekler oluyormuş dediler :) Biz de dileklerimizi tutup yaptık tabiki :)



                       Samandağ sahili çok güzel, uzun bir kumsalı var. Denize girenler de vardı, biz de ayaklarımızı denize soktuk. Deniz oldu mu en azından o ayaklar sokulacak :)



Kısa bir dinlenmeden sonra istikamet çok merak ettiğimiz Titus Tüneli ve Beşikli Mağarası oldu. Titus Tüneli Romalılar döneminde sel sularını önlemek için 1000 esire yaptırılmış. İnsan emeğiyle resmen dağı oyup tünel yapmışlar. Titus tüneli yürüyüş yolu çocuklarla biraz zahmetli ama buralara gelmişken görmemek olmazdı :)










Aynı yürüyüş bölgesinde bulunan Beşikli Mağara kayaya oyulmuş mezarlaıklardan oluşuyor. Mağaranın içinde mezarlar yanyana dizilmiş şekilde.






Bundan sonraki durağımız son kalan Ermeni köylerinden Vakıflar Köyü oldu. Şirin bir köy yeşillik, kilisesi de şirin :)




Ve ünlü Musaağacı:) Rivayete göre Hz. Musa ve Hz Hızır birlikte dağa çıkarlar. Hz. Musa asasını toprağa saplar ve asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür.


Musaağacının etrafı oldukça kalabalık. Çok da gezilmesi gerekir mi emin değilim.
akşam uçağımız 18:00 'da olduğu için akşam yemeği için şehre dönme imkanımız olmadı malesef.. Aklımızda bazı yerler vardı ama gidemedik. Musadağı Restaurantta yedik. Manzara muhteşem ötesi ama yöresel bir şeyler olmaması üzücü. Biz Urfa kebap yedik ama cidden çok lezzetliydi, fiyatlar da çok uygundu. Güzel 2 günün ardından dönüş yoluna geçtik artık. Hatay yeme-içe meraklılarının mutlaka gitmesi gereken bir yer, zaman ayırıp gidilmeli :)




10 Ekim 2018 Çarşamba

TRENLE ESKİŞEHİR

Çok uzun zamandır Eskişehir'e gitmek istiyordum. Yücel daha önceki işinden dolayı bir kaç kez gitmişti. Aslında Nisan ayında tren bileti almıştık, fakat gidemedik. Biletleri açık bilete çevirmiştim, açık biletleri 180 gün içinde kullanabiliyorsunuz. Tabi yaz tatili bayram derken bizim plan Eylül'e kaldı. Cumartesi sabah Pendik hızlı tren garından sabah 07:30 trenimize bindik. Trende yiyecek bulamıyorsunuz. Yanınıza bir şeyler almanız gerekiyor. Ya da tren garının orada çok güzel börekçiler var, tercih ederseniz sabah erken saatlerde açıklar.



Trenler konforlu, 07:30 treni saat 10:00 'da Eskişehir'de oluyor. Tren garı Eskişehir merkezine yakın. Biz indikten sonra önce otelimize gidip yerleştik. Otel merkeze ve tren garına yakındı her iki yere de yürüyerek gidebiliyorsunuz. Biz Arus Otel'de kaldık bir şehir otelinde göre oldukça memnun ayrıldık.

Otele eşyaları bırakıp sırt çantalarını hazırladıktan sonra istikamet önce Eskişehir'in güzel ilçesi Odunpazarı oldu. Odunpazarı restore edilmiş güzel konakları ile meşhur. Bir çok hediyelik eşya dükkanı var.




Bu arada acıkmıştık ve pek tabiki Eskişehir'e özgü bir şeyler yemeliydik. Biz çiböreği Odunpazarı'ndaki Kırım Tatar Kültür Çibörek evinde yedik. İnanılmaz güzeldi :) Yağda kızaran bir ürüne göre gayet hafifti. Kesinlikle tavsiyemdir.Tabakta 5 adet çibörek var. Yanında da acısı çok güzel bir biber turşusu ikram ediyorlar. Fiyatlar gayet makul.


Odunpazarı sokaklarını dolaştıktan sonra yine Odunpazarı'ndaki Yılmaz Büyükerşen'in kendi yaptığı balmumu eserlerini sergilediği Balmumu Müzesi'ne gittik.Müzekart geçmiyor. Ama müze gelirleri muhtaç çocukların eğitimi için kullanılıyor. Müzede politikacı, sanatçı, gazateci bir sürü kişinin balmumu heykelleri mevcut. İlla gidilmeli mi emin değilim, vaktiniz varsa Odunpazarı'ndan çıkarken uğranabilir. Bu arada çocukların hoşuna gitti. Beni Atatürk'le çeker misin anne diyen bir küçük Asya :)


Odunpazarı'ndan sonra Sazova Parkı'na gittik. Çocuklarla Eskişehir'e gidiyorsanız Sazova Parkı'na mutlaka uğramalısınız. Park bir kaç bölümden oluşuyor: Masal Şatosu, Hayvanat Bahçesi & Eti Sualtı Dünyası, Korsan Gemisi, Sabancı Uzay Evi, Bilim- Deney Merkezi. Bölümlerde belli saatlerde bazı organizasyonlar mevcut. Biz Kaan'la Sabancı Uzay evindeki 40 dakikalık uzayla ilgili filme ve ayrıca Asya ben ve Kaan Masal Şatosundaki masal anlatımına katıldık. Ayrıca parkın içindeki trenle parkın tümünü dolaşabiliyorsunuz, çok kalabalık değilse denemenizi öneririm.  


Korsan gemisi

Masal Şatosu


Sabancı Uzay Evi



Parkta zaman geçirdikten sonra şehir merkezine döndük. Bir Porsuk çayını görelim etrafında gezelim dedik :) Bu manzaralar Yücel'le bana Amsterdam'ı hatırlattı. Etrafta bisikletle gezen kişiler de olunca :)




Biraz gezintiden sonra tabi Özdemir ailesi acıkmıştı:) Yine bir Eskişehir yemeği olan Balaban Kebabı yemek için Abdüsselam Balaban Kebap'a gittik. Dükkan Belediye'nin arkasında bir pasajın içinde.Küçücük bir dükkan, 1938 senesinden beri hizmet veriyor, hiç de büyümemişler ya da endüstrileşmemişler. İşte ben buna bayılıyorum :) Az çeşit yemek yap ama en güzelini yap. Tat gerçekten muhteşemdi :)






Yanında da tabiki Şıra :)


Yemekten sonra biraz gezinti yaptık sonrasında yine Eskişehir ile özdeşleşmiş Mazlumlar Muhallebicisi'ne gittik. Esparkın yanındaki Haller İş Merkezi'nin içinde. Dondurma ve tatlıları pastörize sütle hiç bir katkı maddesi olmadan yapılıyormuş. Biz ailecek beğendik. Tahinli dondurma ise mutlaka denenmeli :)



Kazandibi


Sütlü Kadayıf



Artık otele gidip dinlenme vakti:) Sabah otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra Porsuk Çayı'na doğru gittik. Sıra gondolla keyif yapmaktaydı :) Venedik'e gidemedik napalım biz de Porsuk Çayı'ndaki gondola bineriz :) Gondol kiralama 30 TL, kişi başı değil 1 gondol fiyatı.Hepimiz çok eğlendik. İşte gondoldan manzaralar :)




Gondoldan indikten sonra gezgin bir aile olarak Travelers Cafe'ye gitmemezlik olmazdı. Travelers Cafe sahipleri senelerce yurtdışı gezilerinden toplamış oldukları objeleri Cafenin dört bir yanına yerleştirmişler. Enerjisi o kadar güzel bir yer ki :) Böyle özel yerlere bayılıyorum.Biz aç olmadığımız için sadece kahve içtik.




Farklı ülkelerin isimleri masalara verilmiş :) Bizim masa Hollandaydı:)


Biraz dinlendikten sonra Kentpark'a gittik. Porsuk Çayı kıyısından yürüye yürüye :) Biz biraz değişik bir aileyiz :) gezmelerimizin bir çoğu yürüyerek :)

Kentpark büyük bir alana kurulmuş, içinde bahçe ve havuzların olduğu çok güzel bir yer. Yılmaz Başkan gerçekten yapmış :) Denizi olmayan bir yere resmen plaj yapmış adam :) Hayran kaldık..



Bir şeyler içmek için kafeler de mevcut. Ama yemek olayı kısıtlı çok aç gitmemenizi öneririm.
Biraz dolaştıktan sonra şehre yeniden döndük. İnternetten nerede yemek yesek diye aranırken Yücel gazete köşelerine adı çıkan bir esnaf lokantası buldu. Gazete köşesinde çok güzel bir esnaf lokantası olduğu söyleniyordu Trakya Restaurant'ın.. Ee biz de böyle yöresel etnik yerleri severiz,gittik. Ama esnaf lokantası değil de karşımıza içkili, 5 yıldızlı bir restoran çıktı :) Öğlende kimsecikler yokmuş akşam doluyormuş. Restauranda sadece biz vardık Asya'yla saklambaç bile oynadık her birimiz sırasıyla. Biz et ve köfte söyledik, gayet de lezzetliydi :) ama yöresel bir yemek yoktu. Belki bilsek gitmezdik. Neyse sonuçta masadan mutlu ve dinlenmiş kalktık :)
Otelimize dönüp eşyalarımızı aldık ve tren garına doğru dönüş yoluna geçtik.
Ben Eskişehir'i çok sevdim.. Modernliği, yapıları, restaurant ve kafeleri ile bence kesinlikle bir İç Anadolu kenti olamaz :) Bence Eskişehir bir Ege kenti olmalıydı :)
Kesinlikle ve kesinlikle gidilmeli :)