22 Aralık 2016 Perşembe

AMASYA GEZİSİ


Amasya tarihi yapısından dolayı ne zamandır gitmek istediğimiz bir yerdi. Cumartesi sabah gidiş Pazar sabah dönüş olarak uçak biletlerimizi aldık. Biletlerimizi aldığımız zaman da Uzatılmış hava durumuna bakıp özellikle güzel bir havayı seçmiştik. Ama ileri zamanlı hava durumu tahminlerine inanmamak gerekiyormuş :)Bizim baktığımız zaman hava durumu 10 derece gösterirken biz gittiğimizde -1 di . Ama bu bizim keyfimizi kaçırdı mı hayırrr... Bir kere bu yola baş koyulmuştu :)


Sabah erken saatte gidince saat 10 gibi Amasya-Merzifon havalimanına iniş yaptık. İnince havalimanının hemen dışında duran Havaş aracı ile Amasya merkeze gidebiliyorsunuz. Ücreti 10 TL ve yaklaşık 45 dakika sürüyor. Şehir merkezinde indikten sonra önce konaklayacağımız otel olan Ayşe Hanım Konağı'na gidip eşyalarımızı bıraktık. Otelimiz temiz ve odamız baya büyüktü. Nehir kıyısındaki Osmanlı döneminden kalma tarihi konaklar yenilenip otele dönüştürülmüş.




Saat 12'ye geliyordu ve artık acıkmıştık. Otelden çıktıktan sonra hemen soldaki yöresel tatları tadabileceğimiz Amesia Mutfağı'na gitmeyi tercih ettik. Yöresel yemeklerin hepsini ısmarladık :) E oralara kadar gitmişken tadına bakmak lazım değil mi:) Toyga Çorbası, Baklalı Sarma, Keşkek, Amasya Yağlısı. Hepsini de çok beğendik. Ayrıca fiyatlar da gayet uygundu. 4 kişi tıka basa doyduk ve 59 TL verdik.






Amesia Mutfağı da yine eski bir konak. Hatta konak sahiplerinden kalma bazı eşyalarla süslemişler içeriyi. Konakın sahibi hanfendinin gelinliği de bunlardan biriydi.




Bu güzel yemeğin ardından istikamet Kral Kaya mezarları oldu. Konakların hemen arkasından başlayıp tepeye kadar çıkabileceğiniz merdivenler mevcut. Kaan yanımızda Asya da kucakta başladık çıkmaya :) Çıktıkça şehrin güzel manzarası beliriyordu arka tarafta. Amasya dağların arasında korunaklı kalmış bir bölge, zaten bir çok medeniyetin orada yerleşimi seçmiş olması da bu nedenle.


Kral Kaya mezarları Hellenistik dönemde Amasya'daki Harşena dağının güney eteklerindeki kalker kayalara oyulmuş olan anıt mezarlar bölgede ayrıca 15. yy'dan kalma Osmanlı dönemine ait iki adet hamam mevcut.


Kaya Mezarlarını gezdikten sonra tepede yerleşmiş olan Kızlar Sarayı kafede kahve ve çaylarımızı içtik. Kafeden manzara enfes.Bu sırada Asya uyudu. Biz de kafenin işletmesini yapan abiyle güzel bir sohbet etmiş olduk. Farklı yerlere gidince orada yaşayan insanlarla sohbet etmeyi seviyorum. Şehrin tarihini, yapısını daha iyi anlamanıza yarıyor. Kendisine akşama nerede yemek yiyelim bize bir yer tavsiye eder misiniz diye sorduğumuzda 'valla size mahçup olmak istemem önerebileceğim bir yer yok' dedi.
Turistik bir yerde böyle bir şey duymak gerçekten çok üzücü :(
Biraz dinlendikten sonra dönüş yoluna geçtik. Şehrin merkezine inip taksiye atladık ve istikamet Amasya Kalesi. Amasya kalesine ancak araçla çıkılabiiyor. Yollar çok dik ve uzun.
Taksi bizi kalenin önünde indirdi, dönüşte de arayın sizi alayım dedi. Amasya Harşena Kalesi MÖ 3200 yılında yapılmış ve sonrasında bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Kalede zirveye dogru çıktıkça şehir manzarası daha da güzelleşiyor. Altta Kaan'la ben kartopu oyunuyoruz :)




Bu gözetleme kulesi.


Bir yerden sonra Asya'yla ben bekledik Kaan'la Yücel çıktılar. Zirveye kadar çıktılar nerdeyse. Kaledeki su sarnıcı


Kaleyi gezdikten ve manzarayı seyrettikten sonra bizi bırakan taksiyi aradık ve şehre geri döndük. Arkeoloji müzesini gezdik. Müzede en dikkat çeken şey kemikleriyle birlikte bulunmuş olan mezarlar ve lahitler . Selçuklu, Roma, Osmanlı kültürüne ait çok güzel eserler var. Amasya'dan o kadar çok medeniyet gelmiş geçmiş ki yer altında hala daha keşfedilmemiş eserler vardır eminim.

Artık çocuklar ve ben çok yorulmuştuk. Otele dönüp biraz dinlendik. Yücel o arada biraz daha dolaştı. Bu da Amasya'nın gece görüntüsü.



Ertesi asabah uçağımız erken olduğu için otelden kahvaltı yapmadan ayrıldık. Ama yol üstündeki Börekçide Amasya Çöreği yemeden gidemezdik :) Hem mayalı hem de mayasız olanların tadına baktık ve çok beğendik.

Hızlıca çöreklerimizi yiyip Havaalanın'na hareket ettik. Bir yolculuğun daha sonuna gelmiştik. Kışın ortasında -1 derecede iki çocukla gezmek gibisi var mı :):):): 





31 Ağustos 2016 Çarşamba

DATÇA / HAYITBÜKÜ



Veee yaz tatili zamanı sonunda geldi:) Kaan Didim'de olduğu için ilk istikamet İzmir havaalanı aracılığıyla Didim oldu. Özel turizm şirketleri İzmir Havaalanından Didim'e (evin önüne kadar) servis koyduğu için bir kaç senedir Didim'e gitmek epey kolaylaştı. Uçak saatine göre günün belli saatlerinde servisler var.


Didimde 2 gün kalıp bir gününde tekne turu yaptıktan sonra Pazartesi günü iki çocuk düştük yollara :) İstikamet ne zamandır gitmek istediğim Datça'ydı. 10 yaşındayken babamlarla gitmiştik ama nedense hiç bir şey hatırlamıyordum :(
Önce Didim'den Bodrum'a Bodrum'dan da feribotla Datça'ya. Bodrum Datça arası yaz boyunca karşılıklı 3-4 sefer mevcut. Yolculuk 2 saat sürüyor ama epey keyifli. Datça'ya gitmek isteyenler Bodrum havaalanını kullanabilirler. Onun dışında bir de Dalaman'dan gelinebilir. Ama o zaman önce Marmarise sonra oradan Datça'ya ulaşmak lazım. Bence Bodrum'dan gitmek daha mantıklı. Kaan sayesinde feribotta bir aileyle tanıştık, bu da eğlenen gölgelerimiz :)








Feribottan indikten sonra şehir içine ücretsiz götüren servisler mevcut. Servisle Datça Merkez'e geçtik. Aslında Datça Merkez de güzel ama biz Hayıtbükü'ne gitmeye karar vermiştik. Palamutbükü, Ovabükü, Hayıtbükü,Knidos Datça'nın birbirinden güzel koylarının adları. Tatil biraz daha uzun olsaydı 2 gün bir yerde 2 gün bir yerde de vakit geçirilebilirdi. Biz sakin bir tatil hayal ettiğimizden Hayıtbükü'nü seçmiştik.Bir de eski Datça denen yer var orası da çok güzelmiş , biz görmedik.
Şehir merkezinden bahsettiğim yerlere giden minibüsler mevcut. Fakat günde 4-5 kez falan var minibüs çok sık değil. Allahtan biz çok beklemedik, Hayıtbükü minibüsüne atladık :)
Datça'dan Hayıtbükü'ne giderken yollar çok dolambaçlı ama bir o kadar da güzel.. Ormanların içinden geçerek gidiyorsun. Sonra muhtesem bir manzarayla Hayıtbükü sizi karşılıyor. Minibüs şöförü konaklayacağınız otelin önünde sizi indiriyor. Otel dediysem öyle büyük 5 yıldızlı otel beklemeyin. Pansiyon ya da butik otel tarzı oteller var... İyi ki de öyle bakir kalabilmiş :)
Biz Hayıtbükü Ahşapevleri'nde kaldık. Hem bungalov hem de taşevlerde kalınabiliyor. Biz taşevi tercih ettik, daha serin olurmuş. gerçekten de klimasız çok rahat uyuduk gece.



Eşyalarımızı odaya atıp hemen üstümüzü değiştik ve sahile gittik. Tüm gün yollarda mahvolmuştuk attık kendimizi denize.. Sahil kenarı muhteşem, muhteşem :) Ağaçlar arasında , hem yeşil hem maviye doyuyorsun :) Deniz durgun ve ılıktı, çocuklar çok sevdi. Biz geç saatlerde gitmemize rağmen çok rahat şezlong bulduk. Şezlonglar ücretsiz. Kafelerden yeyip içerseniz yeyip içitiğinizi ödüyorsunuz sadece. Gayet sakindi sahil. 5 yıldız otellere bir sürü para veriyorsun sonra sabah şezlong kapabilmek için yarış yapıyorsun :(




Artık hava kararmak üzereydi otele gidip akşam yemeği için hazırlandık. Akşam yemeğini sahil kenarındaki restoranlardan birinde yedik. Yemek yediğimiz masa :)


Yemek sohbet muhabbetten sonra otelimize dönüp ertesi güne enerji depolamak için hemen uykuya geçtik :) Malum çocuklar küçük erken kalkıyoruz :) Uzun süredir bu kadar sessiz bir yerde uyumamıştım. Sabah heyecenla otelimizin bahçesine kahvaltıya gittik. Bahçe muhteşem mandalina ağaçları altına kurulan masalarda yeniyor yemekler. Kahvaltı özenle hazırlanmış, ürünlerin hepsi bahçeden koparılıp getirilmişti.Salatalık, biber, üzüm, kavun.. Tatları inanılmazdı :) Zeytinyağı ise bambaşka bir olaydı :) Kaanın bacağında şortundan yara olmuştu, ilaç sorduk yok ama size saf Zeytinyağı verelim geçirir dediler. Gerçekten de çok iyi geldi :) Kahvaltı masasına getirilen suyun içine bir gece önceden lime limon ve limon melisası koyuyorlar, suya bir aroma vermiş muhteşem :)



Kahvaltıdan sorna vakit kaybetmeden deniz kenarına indik. Deniz muhteşemdi yine :) tüm günü sahilde geçirdik. Öğle sıcağında sahil kıyısındaki çay bahçesindeydik. Gözleme ayran, çay, tavla :) Klasik yazlık havasında yani :) Akşamüstü otelimize döndük ve bu akşam da orada yiyebilm bari dedik. Çok da iyi yapmışız:) Akşam yemeğinde bahçeden toplanan bamya vardı..  Allahım o ne lezzet öyle :) Otelin sahibi Hakkı Bey pişiriyor yemekleri. Bir yerde bamya yeyip de bu kadar mutlu olacağımı düşünmezdim :) Mutfağa ben de girdim Asya için çorba pişirdim, yardımcı oldular sağolsunlar.. Kaan da köfte yedi ızgara çeşitleri de mevcut. Ve bir sürü meze :) Kabak çiçeği dolması, Sarımsaklı sarı kabak kızartması, semizotu cacığı, Kaya koruğu (oraya özgü bir otmuş) ve bahçeden toplanan malzemelerle muhteşem bir salata :)



Yine çok güzel bir uyku çektikten sonra sabah erkenden denize gittik. yine miss yine miss :) ve kimsecikler yoktu..


Sonrasında kahvaltımızı yaptık ve dönüş yoluna geçtik.. Otelin sahibesi bir gün daha kalın yetmez bu dese de anneannemizle dedemiz bekler dedik.. Dönerken Datça'nın merkezini de gezme şansımız oldu. Beklediğimden daha sakindi. Turizm sektörü gerçekten kötü durumda sanırım :(



Yine feribotla Bodrum'a geçtik. Orada da bir kaç saat vakit geçirdik. Yemek , tatlı yedik. Bodrum mandalinası gazozu içtik ki bayılırım:):):)



Yine görüşmek üzere deyip veda ettik güzelliklere.. Akşam saatlerinde Didim'e varmıştık. Anne evi konforuna da kavuşmuş olduk :) Ayy ne kadar lüks otel ne kadar güzel mekanlar olsa da bir süre sonra çocuklarla çok zor ev ortamı daha rahat oluyor :)


12 Temmuz 2016 Salı

TRİLYE VE GÖLYAZI GEZİSİ


Kısa bayram tatilini değerlendirmece :) Kaan anneannesiyle Didim'e kaçınca biz yine 3'lü olarak düştük yollara. Nereye gitsek diye epey bir düşündük. Gidecegimiz yer yakın olmalıydı, çok kalabalık olmamalıydı , ulaşım gidiş geliş rahat olmalıydı. Yenikapı'dan feribotla Bursa-Mudanya'ya geçip oradan Trilye'ye geçmeyi planladık. İyi de yaptık. Bayramın birinci günü Yenikapı'dan 10:00 feribotuyla yolculugumuz basladı:) IDO ile Bursa-Güzelyalı'ya geçtik, sonrasında Mudanya (minibüsle 10 dak) Mudanya'dan da yine minibüsle Trilye (20 dak) . Trilye Bursa minibüsleri her yarım saatte bir karşılıklı çalışıyor.


Biz merkeze yakın olan Trilye Kaplan Otel'de kaldık. Trilyede sahilde de bir cok otel var , ama bayramda hic bir yerde kalacak yer yoktu , özel günlerde önceden rezervasyon yapmak şart. Odamız temizlendigi için giremedik bari öglen yemegi yiyelim dedik. Otelden sahile dogru inerken solda Trilye Sofrası'na girdik. İçerisi çok tatlı dekore edilmiş, bir anne ve kızın işlettigi bir lokanta. Yemekler sınırlı, biz corba ve mantı söyledik. Açıkçası öyle çok matah degildi yemekler ve gayet de pahalıydı. Mantı 15 TL ve porsiyonu çok küçük, aç olan birinin doyması imkansız.




Otel odamıza eşyalarımızı koyduktan sonra kendimizi sahile attık .. Sahilde gayet üşüten bir esinti vardı. Zaten yerlilerle konustugumuzda Trilye'de yazı anlamazsınız her zaman böyle rüzgar eser dediler . Kısa bir sahil turundan sonra Trilye'nin birbirinden güzel sokakları ve evleri arasından ünlü Çamlı Kahve'ye çıktık. Çamlı Kahve'nin manzarası muhtesem ve inanılmaz bir esinti orada da var. Bir alt sokakta rüzgar yok yukarı cıkınca wuhuuu....





Trilye'nin sokakları o kadar sakin ve güzel ki , sürekli bir sokaktan inip digerinden cıktık. Tarihi bir çok binası var, Taş Mektep, Kemerli Kilise, Fatih Cami.. ama sevgili Anadolu'mun her köşesi gibi hepsi bakımsız ve terkedilmiş. 1923 yılında Kurtuluş Savaşı'ndan sonra köylerini terk etmek zorunda kalan Rumlar 40 yıl sonra ziyarete gelmişler ve Türklere köyümüze evlerimize hiç iyi bakmamışsınız diye sitem etmişler. Gerçekten de haklılar. Bize Trilye'nin tarihini anlatan oranın yerlisi sevgili Hasan Özata abi Rumlar kalmış olsaydı Trilye çok daha güzel bir yer olurdu diyor :)





Sıra akşam yemegine gelmişti artık , hemen kendimizi sahile attık ve kendimizi Hera Otel'in Restaurantında bulduk, bütün balık restaurantları sıra sıra her biri de cok güzel. Balıklarımızı söyledik ama onun öncesinde ısmarladıgımız Cızlama (karides tava) muhtesem ötesiydi :) Allahım ekmegi ban ban suyuna o ne lezzet oyle..


Artık Asya'nın uyku saati gelmişti otelimize gittik. Bir günde tüm Trilye'yi dolastıgımız için ertesi gün bari Gölyazıya da gidelim dedik. Minibüsle Bursaya oradan metroyla Gölyazı otobüslerinin oldugu Küçük Sanayi Sitesi hattına gittik. Gölyazı otobüsleri saat başı kalkıyor . Gölyazının içine orada oturanlar ve otobüs dısında özel arac alınmıyor. Araclarıyla gelenler girişinde inip ya ücretsiz servisleri beklemeli ya da yürümeliler. Mantıklı bir kural olmuş çünkü sokaklar zaten cok dar.

Gölyazı Bursa Uluabat gölü kıyısında şirin bir balıkçı köyü, Karadan taş bir köprüyle baglanan adada yerleşim mevcut


Köyün girişinde ünlü Ağlayan Çınar var Yaklaşık 750 yıllık bir çınar. Ben Çınarı görünce Game Of Thrones'ta Bran'in yasadıgı o agaç geldi aklıma :)



Çay bahçelerinde köylü kadınlar Gözleme yapıyorlar. Asıl işi balıkçılık olan tekne sahipleri gölde tur yaptırıyorlar. Bir Ada çevresi turu var bir de Nilüfer çiçeklerine gidiliyor. Asya'yı güvenli olmaz diye bindirmek istemedik, o yüzden ben tekneye yalnız bindim:) sagolsun bana teknenin sahibinin küçük tatlı oglu da eşlik etti :)Tur fiyatı 20 TL . İstersen 10 kişi bin..




İşte Nilüfer çiçekleri.. Nisan ve Agustos aylarında oluyormuş , bunlar sonları dedi tekne sahibi.


İşte bu da Yücel'in uzaktan çektiği Esen teknede adlı çalışma :)


Kısa bir köy turu yaptıktan sonra Otobüsle tekrar Bursa'nın içine döndük.İskenderimizi yeyip geçeriz diye düşünmüştük. İstanbul'dan cok sevdigim bir arkadasım o sırada Bursa'daydı onunla görüşmek de nasip oldu. Eşi Bursalı ,bizi durun iskender değil de sizi Pideli Köfte yemege götüreyim dedi. İyi de oldu onun da tadına bakmış olduk, gayet güzeldi. Küçük Saray'a gittik biz Kapalı Çarşının içinden geçilip gidiliyor.


Arkadaşım ve eşiyle vedalaşıp yine aynı yoldan Trilye'ye döndük. Trilye'de eski bir mahzen olan bir binayı kafaye çevirmişler, o kadar da güzel dekore etmişler ki her gün orada Murat'ın ellerinden filtre kahvemizi içmeyi ihmal etmedik :) Gittiğiniz yerin yerlileriyle konusunca oraları daha da iyi tanımış oluyorsunuz.



Feribotumuza yetişmeden önce sevgili Hasan Abi'den Zeytin ve Zeytin yagımızı almayı ihmal etmedik. Hasan Özata abi alışveriş yaparken bizi dükkanında agırladı ve  5 dakikada hızlandırılmış Trilye tarihi anlattı :) Yerlisinin dilinden Trilye tarihini dinlemek çok büyük zevk oldu bizim için. Ayrıca bizden o anda para almadı ibanım var eft yaparsınız dedi :)
Zeytinleri de çoook lezzetli, sipariş verirsek kargoyla gönderebilecegini de iletti. Bundan sonra adres belli Trilye Bahçemin Ürünleri -Hasan Abi'nin Yeri.

Trilye ve Gölyazı gerçekten görülmesi gereken yerlerden tavsiye ediyorum, dönerken de mutlaka zeytin ve zeytinyagınızı alırsınız:)
Ben Trilye'nin esnafını da pek sevdim hepsi çok konuşkan , yardımcı.. Bence Trilye onlar sayesinde bir turizm yeri olmayı başarmış..

13 Nisan 2016 Çarşamba

Iznik Gezi Rehberi

İZNİK GEZİSİ


2015 Ramazan Bayramı'nda kısa tatilden faydalanıp İstanbul'a yakın bir yerlere gidelim dedik. Daha önce Bursa'yı gezmiştik ama İznik'e gidememiştik , zaten İznik'e ayrı zaman ayırmak gerek. Asya doğduktan sonra çok vakit bulamadığım için geçen yıl yaptığımız gezinin yazısını yazmak da yeni nasip oldu.. Bayram tatilinde oğlum anneannesiyle Didim'e yazlığa gittiği için biz de  o zaman 2 aylık olan kızım ve eşimle birlikte gittik İznik'e. İki çocuklu olduktan sonra tek çocukla gezmenin keyfi paha biçilemez :)

İznik'e gitmek için Yenikapı'dan Yalova'ya deniz otobüsüyle geçiyorsunuz deniz otobüsü 1 saat 15 dakika sürüyor. Sonrasında hemen limanın sağ tarafında minibüs duraklarından İznik minibüslerine biniyorsunuz o da 1 saat sürüyor kişi başı 12 TL. Yani İstanbul'a çok çok yakın:)

İznik'te çoğu göl kıyısında olan 5-6 tane güzel otel var. Biz sessiz sakin olması açışından merkezdeki Hotel Aydın'da kaldık.Otel dediğim öyle lüks falan değil oteller:) bize yatacak yer olsun temiz olsun yetiyor zaten. Biz merkezdeki Hotel Aydın'da kaldık. Gayet ilgili tatlı insanlar ama otel işletmesinden bi haberler:) Bir sabah kahvaltıya indik kimsecikler yok:)
Dediğim gibi öyle küçük şeylere takan bir çift değiliz maksat gezmek zaten..

İznik'in muhteşem bir tarihi geçmişi var. Hem Hıristiyanların hem de Osmanlı'nın izi var hala. Şehir surlar tarafından çevrilmiş ve girişler için de kapılar inşa edilmiş. Mesela İstanbul'a gidiş yönünde İstanbul kapısı var. Biz tüm şehri kapıları yürüyerek gezdik. O zaman Asya bebek arabasında saatlerce uyuyordu:) Şimdi hayatta durmaz arabada..




İznik tarihte bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Çok değerli tarihi yapılar var , fakat maalesef  bu eserlerin çoğu şu anda tarihi eser değil harabeye dönmüş durumda. İznik'e gitmeden bu şaheser şehir neden bu kadar ilgi çekmez diye düşünmüştüm. Bunun nedeni kesinlikle tarihe veremediğimiz değer:( Yüzlerce yıllık tarihi eserlerin hemen yanına ev yapılması sadece Türkiye'de görülür herhalde.. Güzel bir kafede kahvaltı yaptıktan sonra gezmeye şehrin tam dört yol ağzında olan Ayasofya Cami'den başladık. Cami çok ilginç bir yapı diğer camilere benzemiyor, zaten kiliseden çevrilmiş, tamamen taş. İçerisi taş olmasından kaynaklı gayet serin







Sonrasında İznik Müzesi'ne doğru yola koyulduk, fakat restorasyon sebebiyle kapalı olduğundan sadece bahçesine bakabildik. Müzenin hemen çaprazında ünlü Yeşil Camii bulunuyor. Çandarlı Halil Hayreddin Paşa tarafından yapılmış olan Camii'nin minaresi çok güzel.
Image result for iznik yeşil camii minare

Tarihi yerleri gezerken elimize bir çocuk Ikınci Murat Hamamı'na yapılmış olan kafeyle ilgili bir broşür verdi. Tabi hemen ilgimizi çekti ve rotamızı oraya cevirdik. Kafe öyle tatlı bir ortam ki Çevresinde İznik çini hediyelik dükkanları dolu. Esnaf güler yüzlü herkes çok pozitif. Türk kahvelerimizi için bir güzel dinlendik.



Gez gez acıkmıştık ve ünlü İznik köftesi'ni deneyelim istedik. Köfteci Yusuf'ta öğlen yemeğimizi yedik. Ben köftenin pek bir numarasını göremedim. Ama servis hızlı ve çalışanlar güler yüzlüydü.

Image result for iznik köfteci yusuf
Yyine yürüyerek göl kıyısına doğru yola çıktık. Asya arada uyanıyordu emziriyordum uyumaya devam ediyordu. 2 aylık bebek yaşamının çoğunu uykuda geçirdiği için gezmek çok daha kolay oluyor :)
Göl çevresi çok güzel..



Akşam yemeğinden sonra otelimize gidip dinlendik ve ertesi gün kahvaltı sonrası yine yollara düştük. Bu sefer Roma Tiyatrosu , Lefke Kapı ve bir kaç tane tarihi Camii'yi gezdikten sonra göl kıyısı şehir arasında bir kaç kez git gel yapıyoruz. Akşam yemeği için göl kenarındaki Çamlık Restoran'a gidiyoruz. Ünlü yayın balığını sipariş ediyoruz. fiyatlar bence lezzet ve hizmete göre baya yüksek. Ortaya getirilen iki kişilik (aslında çok küçük) olan salatanın fiyatı 10 TL. Yayın balığı lezzetli bir balık Onun da tadına bakmış olduk.


Tüm gün arabada uyuyup bizi rahat gezdiren Asya kızımız sıra yemek yemeye geldiğinde hiç durmadan ağlamaya başlıyor. Yemeğimizi hızlı hızlı yiyip kucakta göl kenarında yürüyüş yapıp otelimize dönüyoruz.
Ertesi sabah kahvaltı sonrası yine aynı güzergahla İstanbul'a dönüyoruz.